Buket's "F" Stop
NEW YORK / ISTANBUL
United States
buket
Photographer's Statement
"Two of my great passions in life are travel and photography. I believe that travel broadens one's view of the world. Experiencing other cultures, meeting people from other communities and other countries and seeing the beauty, and sometimes ugliness, of the world has helped me understand that all of our lives are at once interconnected and individual.
I view the art of photography as a subtractive process, a distilling of reality into a personal vision. As such I often use the tools of modern photography – different film stocks, filters, digital enhancement – to try to capture in an image the emotions I felt at the moment I tripped the camera's shutter..."
Cappadocia 11/2005 by Sergio Ortiz
"...I became increasingly less interested in what one might call an 'abstract' approach to photography..."
"In whatever one does, there must be a relationship between the eye and the heart. One must come to one's subject in a pure spirit. One must be strict with oneself. There must be time for contemplation, for reflection about the world and the people about one. If one photographs people, it is their inner look that must be revealed." by Henri Cartier-Bresson, 1946
Pisac, near Cusco: My llama friends & sweet Esmeralda
Transplanted to New York for 16 years working on Wall Street as a Private Equity Senior Analyst for long enough...now living happily in Istanbul again, her city of dreams, Buket Sahin has dedicated herself to documenting the political and social life of societies in conflict. During her travels, she has covered streetlife and post-civil war, ongoing revolutionary affects in Guatemala, Panama, Colombia, Thailand, Bali, Syria, Cuba, Peru & Bolivia...
Gülseren, A 13 year-old Gypsy from Edirne, Ottoman Capital
Viejo, Panama City
Last Embera Indigenous Children, Panama
Chichicastenanga Maya Market, Guatemala
Jan.2006, Bali, Indonesia - A wedding ceremony
Cusco, Peru - March, 2008
Cusco, Peru - March, 2008
Selam Dostlar,
Havada gordum leylegi; binip sirtina '4' kitayi gezdim.
yerkurenin degisimine taniklik ettim.
'4' mevsimde '37' ulke gezdim '87den bu yana..
'3' okyanus gectim.
yarim milyon km uzerinde yol katettim onlarca ucagin demir kanatlarinda...
Yol yorgunuyum!
Ama en cok da icimden gecen yollar iz birakti…
Evet, dostlar, dunyanin degisiminden bende aldim payimi..
Yillarca “Wall Street” dunyasinin acimasiz kosusturmasina kaptirmisken kendimi, gercek zenginligin hisse degil hissi senetlerine yapilan yatirimda oldugunu anladim bende..
O sayededir ki, leylegin sirtinda kanatlandim…
Zaman, alimli bir sevdaliya donustu, kusbakisi bakinca...leylegin ta kendisi oldum!
Bali’de, 100 adam, 3000yillik Hindu Barong dansini seyrettim mesalaler arasinda, efsane Kuta gunesi batarken.
Uyandirdim Kanada’dan suruklenen Hudson nehrini, eski mahallem Weehawken bulvarinda yururken, Manhattan adasina paralel.
Bir Ilkbahari, Kapadokya da bogurtlen sarabinin sarhosluguyla karsiladim.
Gunes tutulmasini bir peri bacasinin kaybolan golgesinde izledim.. ..
Ipek yolunun uzerindeki kervansaraylardan birinde sema gosterisini seyrettim icli bir ney nagmesinde. .
Hidrellez’i Makedonyadan gelen esmer roman muzisyenlerin en yakisikli sesler’iyle kutladim, ahirkapi da.
Bir roman dugununde dokuz sekizlik oynayarak ugurladim sonbahari...
Bir kanunun cagrisiyla aska geldim, susan bir kanunun arkasindan agladim.
Klarnet’in ses’ine tutuldum.
Feshane de sahlep hopurdettim bir ramazan gecesi.
Teleferikle ciktigim Piyerloti’de Halic’i seyrettim gunebatarken sisler icinde.
Gozlerime ziyafet cektim...
...
Orta Amerika’nin tropical ormanlarina cevirdim leylegimin yonunu...
Guatemala, binalarindaki kursun deliklerini siviyordu; eski bir yarayi sararcasina...!
Yuzde sekseni okuma yazma bilmeyen mayali kadinlarin etekleri, yasli pelerinler gibi ucusuyordu 36 yilda 200bin olumle sonuclanan ic savasin ardindan..
Gorkemli Maya Jaguar tapinagindan dunyaya baktim, gunes dogarken. Ve bir magaradan gelen maya agidi, jaguarlarin sesine karisinca adamin ayagini yerden kesiyordu.
Guatemala’da, maya kasabasi Chichicastenanga da bir hastanede gozyasimi biraktim bacagimi isiran ve izini birakan gizemli cangil boceginin acisina..
“Kakao, Patates, Domates, Ciklet & Cikolata” sozcuklerinin Maya diline ait oldugunu ogrendim.Ataturk’un 1934de Meksika’ya atadigi ve soyadini “Mayatepek” koydugu buyukelcimizin bulgulari izinde “Ak; Tepe; Gun; Yedi…” gibi altay kokenli ortaasya turkcesinden geldigini kesfettim hayretle..
Sabah kahvaltisinda balikli biftek, gun batiminda sokakta bizim tuzlu misir misali karabiberli mango dilimleri yedim, Panama ulkesinde!
Ataturk’un o cok sevdigi panama sapkalarini ararken Panama da, Ekvator’da yapildigini ogrendim hayal kirikligi icinde..
Kahkahalarla ogrendim Afro-caribbean etnik dilinde “supa dupa”nin scuba diving anlaminda kullanildigini Belizean Creole rehberimiz huppa’dan..you gotta belize it!
Ve Yine, Belize ulkesinde siyah bir orkide gordum rengarenk yapraklarina sakli..
Gunes tutulmasini tas devrini animsatan peribacalarinin golgesinde kapadokyada seyrederken bir daha sastim taa 8. yuzyilda maya uygarliginin nasil gizemini cozdugunu kozmik hareketlerin..
Objektifimde en guzel kareleri, sarisicak latin gunesinde, gokkusagi cocuklariyla yakaladim..
Meksika Tulum’da tirmandim maya piramitlerine iguanalar ayak diplerimde. Sasakaldim yine, nasil demir kullanmadan kirec & tahta kulunden yaptiklarini o muhtesem piramit tapinaklari.
Guatemala bayragi ve parasinin simgesi Quetzal kusunu, dogu masallarinin efsane Zumrut Anka kusuyla tanistirdim..O guzel kuslar, mezopotamyadan mezoamerikaya uctular..
Meksika da Xel-ha goletinde yunuslarla yuzdum..Cozumel adasinin aciklarinda, Gusto’nun dunyaya tanittigi o essiz mercanlarinin uzerinden gectim 300metrelik geminin 3000 yolcusundan biri olarak. Toroslarin yoruk kizi ve sahin kusu olarak Peru & Bolivya'nin And daglarinda kanatlandim.
4 gun boyunca bulut ormanlarinin icinden tirmanarak Machu Picchu'ya vardim. Mavi gozlu bir lama 3400 metre de gunes tapinaginda karsiladi beni gundogarken. Efsane Titicaca golunden otobusumuzle bir sal'a binerek Bolivya'ya gectigimde, Illimani Dagi, en gorkemli zirvesini bulutlardan siyirmis beni selamliyordu adeta...
Ve Cerro Rico, Insan yiyen dagin icine girdim!
La Paz'dan Arjantin'e demiryolu iscilerini tasiyan bir trenle vardim Potosi'ye...Lama tuyunden battaniyelerimiz ve bize cok benzeyen o guzel insanlarin coskulu muhabbeti icimi isitti 4000 metrede, her ne kadar ispanyolca anlamasam da!
Sömürge dönemlerinde, iki yüzyıldan fazla süre, Potosi'nin gümüşü Avrupa'nın kapitalist gelişmesinin birincil gıdasıydı. Cervantes'in 'Don Kisot' da adi gecen “Potosi değerinde” sözü, bir şeyin paha biçilmezliğini ifade ederdi.
On altıncı yüzyılın ortalarına doğru, gümüş fışkırtan dağın eteklerinde gelişen Potosi, dünyanın en kalabalik, en pahalı ve populer kentiydi. Cerro Rico adı verilen bu dağ, Kızılderilileri yutardı. “Yollar insan doldu” diye yazıyordu Potosili zengin bir madenci: Bütün yerleşimler erkeksiz kaldı, dört bir yandan kafileler madenlerin ağzına doğru mahkumlar gibi ilerledi. Dışarıda dondurucu soğuk vardı. İçerde ise cehennem sicagi. Gumus madenlerinde din somurusuyle kandirilarak calistirilan, her on inkali madenciden sadece üçü sağ kaldı. Ama madenlerin bu kısa ömürlü sakinleri; Hollanda, Alman ve Cenova bankerlerinin, İspanya tahtının finansörlerinin servetlerini yarattılar. Avrupa'yı bugünkü haline dönüştüren sermaye birikimini mümkün kılanlar, işte bu yerlilerdi.
Bütün bunlardan Bolivya'ya ne kaldı peki? Oyulmuş bir dağ, çalıştırılarak öldürülmüş hesaplanamaz sayıda Kızılderili ve hayaletlerin mesken tuttuğu birkaç saray.
Eduardo Galeano & babamin toros oykulerinin izinde, yasayan INKA pagan kulturunu & Potosi deki madencileri belgeledim.
Sili sinirindaki Uyuni de tuz'dan yapilmis bir pansiyon da bir tuz yatakta yattim, tuz'dan masada yedim.
Hersey beyaz bir dus gibiydi!
...
Bebek bir kanguruyu kucakladim Las Vegas’taki turizm show’unda..
Hong Kongadasinda yuregim gulumseyerek seyrettim dev Pandalarin bambu yiyisini..
Singapurda kafessiz Bengal kaplaninin nefesini hissettim bir gece safarisinde.
Bangkok’ta budizmin o dayanilmaz estetigine ve lirizmine hayran kaldim.
Ocak sonunda, geleneksel cin yeni yilini hazirlama telasindaki Malezya’da mutlu bir buket’tim, yuzlerce orkide ve palmiye arasinda..
Ucan papaganlarin arasindan baktim gokyuzune Guatemala & Meksika da..
ucan gokkusagi gibiydiler.
Bir selalenin altinda yikandim KostaRika da..
Kuba’dan 90 mil uzaklikta, Amerika’nin en guney ucu Key West’de Hemingway’in 6-parmakli kedilerinin torunlariyla oynadim. “Canlar kimin icin caliyor”u yazdigi daktilosuna dokundum. Truman’in kucuk beyaz sarayini ziyaret ettim. Bir zamanlar korsanlarin talan ettigi bu adadan ayrilirken ihtiyar balikciya el salladim, karayip denizine acilan koca bir geminin guvertesinden…
Beypazarinda, bir konagin penceresinden, ucsuz bucaksiz bir cografyanin uyanisina bakakaldim, sayisiz medeniyetin golgesinde..
Bagdas kurdum Evliya Celebi’nin Beypazari kale surlarinin dibinde bir bayram sevincini yasarken ailemle.
Ilk defa denizin altina daldim Yassiadanin yassi olmayan arka derinliklerinde..
Akdenizin kapısı Kilikya kıyılarını ve yayla köylerini gezdim, baba memleketi Mersin de...
Lamos, Mezitli, Kapızlı, Susanoğlu, Narlıkuyu, Yapraklıkoy,bizim köy Arslanköy… gidip hepsinden denize veya limon bahçelerine girdim. Tekneyle Kızkalesi turu yapıp yine denize girdim. Cennet Cehennem de Adanalı dostlarımla bir Yörük çadırına gidip gün batırdık, dolunay çıkardık. Bir gün yetmedi iki gün yaptık. Yine denize girdik, 34 metreye kadar daldık, yavru carretta'larla yüzdük…
Yürüyüş yaptım. Dağları tepeleri dolaştım. Dağlarda sunaklar, palamutlar, kral mağaraları gördüm. Kıyıları, adaları taaa tepelerden izledim. Kıbrıs adasının siluetini, ama Dana adasını tüm çıplaklığıyla gördüm. Akdeniz lokantalarında balık yedim, tantuni yedim, acı biberli mezeler yedim. Mersin’in tadlari da bir başka güzel…
Yedi tepeli cilgin sehir Istanbul beni her zamankinden daha cok buyuledi evrensel konuklariyla: Picasso’yu yagmurlu bir bahar; Rodin’i kuru bir yaz gununde; Nazım'ın kadim dostu Abidin'i bir kış güneşinde, bogazin mistik mavi golgesinde izledim.ve yine bogazin kadikoy’e dumen ceviren bir sehir hatlari vapurunda Mozart’i dinledim beyaz bir piyanonun tuslarindan …
Papatya koydum mehmetciklerin isimsiz mezartaslarina, Helen’in Truvasina varmadan, Gelibolu'da...
Ayaklarimi Amazon'un kardesi Rio Dulce’ye salip alabalik yedim, pasifik okyanusunun iyotunu icime cekerek...
Simon De Bolivar’i' selamladim Bogota'da; ismini verdigi Kolombiya’nin baskentindeki ana meydaninda, kosedeki mazlum evinin onunde...
Zumrut’un besigi Kolombiya’ da baskent Bogota’nin 3400m yukseklikteki yaylalarinda zumrut yesili daglariyla iyice yeserdi gozlerim..
Cangil’in ta ortasinda, balikci tahta kanolariyla gectigim Chianga nehri’nde muz yapraginda balik yedim Panama’nin kaybolmaya yuz tutmus Embera yerlileriyle...
Kasirgalarin kamci ruzgarlarina teslim Honduras & Belize de, kasirgadan artakalan tahta parcalarini oyuncaga ceviren cocuklarla oynadim..
Guatemala, Nikaragua & Meksikanin kacak gocmenlerinin, atlamaya cabalarken elini, kolunu hatta hayatlarini kaptirdigi olum trenlerindeki insanlik dramasina tanik oldum. Gunlerce ac, susuz ama umut dolu, kuresel kapitalizmin besigi amerikaya dogru kaciyorlardi geride kalan yoksul ailelerine dolar yollayabilmek ugruna..oysa, ayni amerika yaratmisti enkazi terkettikleri ulkelerinde! Kuresel kapitalizmin Bati Yarikure’deki ekonomik politikasi ile direct baglantili amerikan gocmen sorununun; populer kitle mucadeleleri ve sola yeniden donusuyle, 2006 da Latin Amerika’nin her yerinde siddetli bir bolivari meydan okuma tavrina donustugunu gordum sevincle..! Uruguay ulkesine, en sevdigim kalemi opulesi yazarlardan Eduardo Galeano’ya guvercin yolladim.
3000 kilometrelik ABD-Meksika sinirini askeri bolgeye cevirerek Minuteman Project gibi irkci soylemlere guc veren bush cumhuriyetcilerinin bolgesinde, irakta sehit dusen meksikalinin yoksul ailesiyle agit yaktim...
Hissedarlarinin cebini sisiren Starbucks’da 3 dolarlik kahve fincanini yudumlarken; Kostarika’da selamladigim ciplak ayakli nikaraguali kacak gocmenlerin 40 derecenin ustunde gunlugu 3 dolara gelen yovmiyelerindeki teri hatirladim..yutkundum!
Panama kanalindan 4 koca geminin gecisini seyrettim ellerimi cirparak..
Ve yine Panama da, Chianga nehrinin suyundan gecinen ciplak embera yerlilerinin kaynagini caldigini ogrendim bu muhendislik mucizesinin…
Amerikan sermayeli gokdelenlerin yukseldigi, vergisiz emlak ve casino cenneti baskent Panama City’nin gobeginde ki Chorrillo mahallesinde ayakkabi boyacilari yerine ayak yikayicilarini gordum.. O mahallenin sakinlerinden rehberim gonzales gosterdi bombalanan evini. ‘89da eski CIA ajani dictator Noriega’yi yakalamak icin acimasizca bombalamisti Amerika, arkada 1500 sivil olu birakarak.
Amerika medyasi sadece Noriega’nin yakalandigi zaferini puntoluyordu basliklara...!
Yuzyil basindan beri arka bahcesi gordugu Latin Amerika da yaptigi 50nin uzerindeki operasyonla kanayan yaralarini desmis Amerika..
Duyarliligin yitirildigi ve cifte standardin norm goruldugu
Filistin'deki insanlik krizi suruyor. Iran "Sahap"lari dikti, Kuzey Kore nukleer basliklari. Busht avazi ciktigi kadar bagiriyor, El Baradai'in aklina Israil'e "Sende ne var" diye sormak gelmiyor! Pardon! Filistin ve Lubnan’daki zulmu ABD’nin defterine kaydedebilirsiniz. Zira, Israel ABD den aldigi cesaretle icra ediyor kustah zulmunu yillardir..
Zulme dusman olmadan, adalete dost olunmaz!!…
Sudan & Congo’da devletin etnik temizligini ve insanliga karsi suclarini seyre daldi dunya ulkeleri. Ve bizim AKP devleti sorumluları bağrına bastı utanmadan.! Eli kanlı Sudan cumhurbaşkanı yardımcısı Anıtkabir defterine kapşonunu çıkarmaya tenezzül etmeden birşeyler karaladı! Yine ezbere!
Bunca yanginin arasinda Annan'in Kof'ilestirdigi BM ne yapsin?
ABD'nin finansal baskentindeki yassi binasindan Irak'a bakakalmanin bedelini; dunyanin yaptirimsiz uluslararasi hukuk ve zorbalik diplomasisi ortamina kayarak nasil odedigini caresizlik icinde izliyor, izliyoruz.
Kurtarmak, ozgurlestirmek, demokratiklestirmek adina acilan savas!
Yanibasinda dost krallar, seyhler baba bushtun!
Yorgun Mezopotamya , cokkulturluluk adli bir insanlik dusunu topraga veriyordu.
Felluce, Musul, Bagdat yanmaya devam ederken, Irak'i “sozumona kurtarma ve demokratiklestirme savasi"nin faturasi 10 trilyon dolari asmis ve kimine gore 50 bin kimine gore 250 bin insan olmus.
Oysa BM'nin butce kesintisi nedeniyle Afrika'da acliktan olumle basbasa birakilan milyonlarca insanin yasamini kurtarmak icin yilda sadece 800 milyon dolar yetiyor!
Kime ne!
Turkiye ise, gundemini hala hacli dusuncesindeki AB'ye endekslemis, Yunanistan ise Kibris'a.
Buyuk bir uygarlik mucadelesini, türbana, fethullaha, muslumanliga indirgediler.
Gericiligi gunluk norm haline getirdiler.
Kadinlarimiz, bir Halide Edip direnisi gostermek yerine, koleligin simgesi olan turbani; ozgurlugun simgesi olarak savundular dusunmekten korkarak. Ataturk dusmanlarina karsi ortak paydalarda birlesmenin zamani geldi, geciyor hic odun vermeden evrensel degerlerden, laiklikden!
Yoksa alistigimiz ozgurluklerden de olacagiz..
Anlamakta zorlandigim, aydin gecinen bazi opportunistlerin cikar icin turban sorunuyla gundemi oyalarken, gercek tehlike olan gericilik ve ayrimciliktan hic soz etmemeleri, edememeleri!
Aziz Nesin simdileri gorebilseydi, kimbilir daha neler yazardi.
Bu orumcek kafalilar oyle bir hizla cogaldilar ki, her kosesinde sehirlerin traji-komedyanin bini bir para. Televole & Maganda kulturunun egemen oldugu korlenmis insan kovani TV ekranini saatlerce izleyebilen (gunde ortalama 4 saatle dunya rekorunu kirmisiz) ve dusunmeden gulmeye yonlendirilen insanlarimiz; Pir Sultan Abdal, Nazim Hikmet, Yasar Kemal, Ahmed Arif ve nice yurtsever aydinlarimizi okumadan, hatta bilmeden yasiyorlar..
Istatistiklere gore, kitap okuma oraninda ise en sonlardayiz:
Bir Japon yilda 25 kitap okuyor, 6 Turk'e bir kitap dusuyor!!
Amerikan sigaralarina, futbol maclarina onlarca para harcayanlar, kitap fiyatlarindan sikayet edebiliyor!!
Wall Street’e “9” yilini vermis bir “Analist” olarak daha nelere tanik olmadim ki!
Sunay Akin’in Amerika’ya bizim yaptigimiz ilk askeri yardimi
anlattigi “Deve hikayesi” nden cok daha komigi oldu..:
Hortumlanmaktan kurtulamayan halkimiz Lockheed Martin'e 1.1 Billion dolar odemek zorunda kaldi. Insanciklarimizin haberi bile yok, Amerikaya yaptiklari bu muhtesem askeri yardimdan.
Busht’un memleketi Texas eyaleti kalkindi gene. Sanki F-16 lar gecenin korunde daha cok ucus yapacak ta gelecegimiz kurtulacak. Inanin savas ciktiginda bir haftadan fazla ucacak yakitimiz olamayacak.
“The Economist” dergisi "Emerging markets" siralamasinda Turkiyeyi 25 ulke arasinda 25. siraya oturtuverdi.
Sanirim “teslimcilik” AKP hukumeti yetkililerinin ortak
ozelligi. Birakin ayagini yorganina gore uzatmayi; kurda kusa teslim ettiler ulkenin ekonomisini. IMF serbest biraktigi her dilim borc karsiliginda, sosyal harcamalarin kisilmasini istedi.
Dis politikamizi ABD; ic politikamizi AB; ekonomimizi IMF’; toplumsal degerlerimizi ayetullahci takunya zihniyetine teslim ettiler!..
Laik Ataturk Turkiye’sinde, sokaktaki insanimizin din ve namusu belediyelerin denetimine girdi ve cogumuz hala bunun farkinda bile degil,.!
Batinin osmanlidan bu yana “bon pour l’orient” (sark alemine uygun devsirmeler) adini verdikleri Jonturk aydinlarimiz sadaka demokrasisini daha bir savunur oldular. Çoğumuz gibi onlara "dönek" sıfatını bile uygun görmüyorum. Kalemlerini AKP devletinin sindirmeci politikalarına satmış "karaktersizler" olarak tanımlıyorum..!
...
Tevelludu bin ucyuz iki.(1886).
Durzu harbinden yara almadan kurtulur, kanal harbinde ingilize esir duser Kestel Onbasi…
“…Cariklarin siktigi ayaklarimizla, haslanmis bugdaylarin islattigi midelerimizle girdik Izmir’e ogul..carigimi gozumun onune tuttum da, tabaninin deliginden cizmeli dusmanin kacisini gordum: carik cizmeyi yenmisti! Tam 11 yil seferberligin icinde dondurdum bu omru! Eskiden carik zamaninda altindik, simdi sulh zamaninda gecmez akce, pul olduk..” diye anlatir babama, uc ferman goren, uc padisah eskiten Aslankoylu Kestel Onbasi!
Ataturk’un Turk Ulusuna atfettigi metaforun evrenselliginin pratikte tanigi olmak ne ACI!!
Mustafa Kemal Ataturk'un kurdugu Turkiye Cumhuriyeti zor gunler yasiyor. Seriatci gericilik azdikca azdi..Seriatcinin farkli fikirlere tahammulu yok! Dinin uzerindeki karanlik ortunun kaldirilmasini istemiyor seriatci. Aydinliga dusman. Ancak nafile!...Aydinlanmayi yasayacagiz!...
Bati bu sureci yuzyillar once yasadi. Aydinlanmanin Bati'daki faturasi agirdir. Eski Yunanistan'da, maddenin atom kuraminin (teorisinin) kurucusu, materyalist Demokrites'in eserlerini yok etmek icin birbirleriyle yarismistir soylular. Diderot, salt materyalist oldugundan dolayi hapse atilmis. Galilei Galileo, engizisyon tarafindan goruslerini inkara zorlanmistir.
Bati'da din ve devlet kavramlarinin birbirinden kesin olarak ayrilma sureci (yani laiklik) "humanist" egitimle birlikte baslamis ve cesitli asamalardan gecerek 1789 Fransiz Devrimi'ne kadar gelip dayanmistir. 1789, insanlik tarihinde bir donum noktasi adeta. Ronesans ve reform surecine son noktayi koydu devrim. Ronesans-reform-revolusyon surecinin bir sonucudur ki, insanlar kutsal kitap hukumlerine gore degil de, insanlarin oz kendisinin yaptigi yasa hukumlerine gore yonetilmeye baslamislardir. Bu olay, "kul"luktan "birey"e gecisi simgeler. Insan aklinin ve bilimin zaferidir yasanan.
Turkiye'deki seriatci ise, laiklik ilkesinin anayasadan cikarilmasini istiyor. Amac belli: Ataturk'un kurdugu cumhuriyeti yikmak! Islam devleti pesinde kosuyor bizim seriatci. Kuran hukumlerine gore yonetilmek istiyor. Oysa insan denilen varlik degiskendir; diyalektik bir degisim surecini, surekli yasar o. Insanlari yoneten hukumler de degisecektir zamanla; degismek zorundadir. Fakat seriatin mantigina terstir bu olay, Kuran Allah'in sozleri olarak kabul ediliyor ve "degistirilemez" deniliyor. Oysa Kuran, en ilkel hukuk sistemlerinde bile esine rastlanmayacak turdenhukumleri bunyesinde barindiriyor. Bu haliyle insanlara nasil rehber olacak?
"Prangaya vurulmus akil" dir seriatcinin akli. Bu yuzden dinsel dogmalari sorgulayamaz o. "Ozgur akil"dir dinsel dogmalari sorgulayacak olan!
Türkiye Atatürk’ün "akıl ve bilim" yolunu terk ediyor
hálá yobazların yanında yer alan aydınlarımız inanılmaz bir tutum sergiliyor.
Bu bir aymazlık mı, yoksa AKP düzeninden beslenmek mi?
Tarikatlara terk edilen eğitimden, dinci sermayenin eline geçen ekonomiye... Artık sofulardan oluşan devlet kadrolarından, toplumun kaydığı tutuculuğa kadar...
Onlara Elias Cannetti’nin KÖRLEŞME romanını, Turan Dursun & İlhan Arsel'i okumalarını tavsiye ediyorum!!
...
Yine yollara düştüm geçen şubat , bir nisan günü dönmek üzere...
New York tan sonra, ülkemi temsil edeceğim bir turizm fuarı için Los Angeles’a gittim. Sonra leyleğimin yönünü Güney Amerika’ya çevirdim:
İlk durağım PERU, sonra da “Özgürlüğümüz Direnişimizdir” diyen Simon Bolivar’ın ismini taşıyan Bolivyaydı…
Bizim Toroslar gibi görkemli And dağlarının eteklerinde dünyanın en yüksek başkenti La Paz, Sucre ve Potosi de (6200m) Ayamara & Quechua yerlilerini belgelemekti amacım.
Daha sonra Peru’da İnka uygarlığının izlerini sürerek tırmandım Machu Picchu’ya…
Neruda’nın Şili’sine Nazım’ın Anadolu’sundan selam götürdüm.
Icimden gecen yollarin sonunda en guzel odul 7tepeli cılgın sehir Istanbul'a donmek oldu hep! Martilarin calmak istedigi Kizkulesini bekledi balik ve kedi dostlarim...
Sevgi ve Saygilarimla,
Buket Sahin
Copyright of Buket Şahin. All rights reserved.
All photographs and text appearing on this site are the exclusive property of Buket Sahin and may not be reproduced, copied, downloaded, stored or manipulated in any way without written permission.
Buket's "F" Stop
NEW YORK / ISTANBUL
United States
buket